Ece Su Yarar

ÇFA

Editör


DÜNDEN BUGÜNE ÇUBUK ANİMASYON'UN HİKAYESİ

Kendinizden bahsedebilir misiniz, Çubuk Animasyon’un çıkış öyküsü nedir?


Biz, Çubuk Animasyon için yola 3 kişi olarak başladık. Ekip içinde ayrılık yaşadık. Daha sonra iki kişi olarak devam ettik. Mert Topçuoğlu’yla ben (Güven Bilge). Öncelikle mizah dergisi çıkışlıyız. Ben inşaat mühendisi mezunuyum normalde, gazetede çalışıp grafikerlik yapıyorum, başka freelance işler de yapıyorum. Mert 25 yaşında, ben 36 yaşındayım. 18 yaşındayken İstanbul'a geldiğimden beri dergilerde amatör köşelerde karikatür çizdim ama asıl isteğim çizgi romandı. Türkiye’de bu çok zaman alan bir uğraş. O zamanı karşılayan bir maddiyat olmadığı için dergilere, karikatüre yöneldim. 

 

Yaman, Leman gibi dergilerde çizim yapıyorduk. Dergilerde şöyle bir durum vardı, derginin okuru daha sonra derginin çalışanı oluyordu. Artık alttan yeni kuşak gelmiyordu. Dergiler satmamaya başlamıştı. Biz de böylece internete yöneldik. Asıl olay, asıl mizah internette dönüyor. Çubuk Animasyon’un çıkış öyküsü ise Mert'in bir tane defteri vardı ve bizden, herkesten bir tane çizim istiyordu daha sonra bunları bastıracağını söylüyordu. İsmini fanzin yapacağım diyordu, sonra ismini çubuk olarak koyduk. 

 


Nasıl tanınmaya başladınız?


Adına çubuk koyduğumuz bu çizimleri hiçbir beklentimiz olmadan dağıtıyorduk. Sonra öylesine bir Instagram hesabı açtık. En baştakilere bakarsanız çok saçma fotoğraflar, çizimler görürsünüz. Eğlenelim diye atıyorduk. YouTube’da Motion komik diye bir şey görmüştüm. Voncman’ın motion comic halinde videolaştırıldığı videosunu gördüm ve çok beğendim. Biz de yapabilir miyiz? diye sordum ekipten ayrılan arkadaşımıza. Sonrasında olur belki derken animasyon şeklinde videolar atmaya başladık. Twitter ve Instagram’a atmaya karar verdik. Normalde sadece YouTube üzerinden ilerliyorduk. Bir gün bir tane videomuz patladı, binlerce izlenmeye ulaştı. Ben o gün işe gidiyordum. 300 kişi vardı hesapta bir baktık ki 17 bin kişi olmuşuz. Biraz daha süre geçti ve bir videomuz daha patladı. O zaman da 80 bine ulaştık. Daha sonrasında reklam anlaşmalarımız da oldu ve bunun bize maddi bir gelir getirebileceğini de gördük. Herkesi memnun etmemizin gerektiği süreçler biraz zordu.


Kendi tarzınızı nasıl oluşturdunuz? 


Geçen yaz tatile gidememiştim ve aklıma şöyle bir fikir geldi: Bir adam var. Tatile gitmiş dönmüş ve geldim işte noldu? Al, ne oldu diye düşünüp evinde ağlıyor. Böyle bir şey yapacağım dedim. İyi yap dediler ve o da bizi aslında şu anki olduğumuz yere getirdi. Sonra “al ne oldu” anlayışına sahip olan adamın bakış açısını benimsedik. Ayrı ayrı espri üreteceğimize bütün anlayışı bu adama çevirdik. Ve “al ne oldu” adamını bir tip haline getirdik. Seri haline geldi.  Çok sıkmadan başka esprilerle donatıp böylece devam ediyoruz.


Peki çizim tarzınızı nasıl oluşturdunuz? 


Aslında çizim tarzımız zamanla oturdu. Ben çizgi filmlerdeki o her şeyin muhteşem olma havasını ve ezberlenmiş sevimlilikleri sevmiyorum. Hayatta da mükemmelliği arayıp kendimizi yormanın bir manası yoktur. Bu yüzden bilerek kusurlu, kötü çizmeye çalışıyoruz. O sıcaklığı sağlamaya çalışıyoruz. Animasyon yapsak çok düzgün ve çok güzel olmak zorunda, çok güzel olsa o sevimliliği kalmayacak. O yüzden çizerken de çok düzgün ve güzel olduğu zaman daha kusurlu olması için düzelttiğim oluyor.

 


Animasyona ilginiz ne zaman başladı? 


Bizim yaptığımız işi ben animasyon olarak görmüyorum. Karikatür olarak görüyorum. Bir durumu basitleştirerek, yeni bir form kazandırarak tüketenin kendiyle özgünleştirmesini sağlamaktır karikatür. Basit çizgiler olarak değil de buna bir anlayış olarak baktığınız zaman bizim yaptığımız karikatüre daha çok uyuyor. En azından ben böyle anlamlandırılmasını daha çok seviyorum.

 

Benim aslında çizgi romana ilgim vardı. Çizgi romanda bir zaman vardır. Çizgi roman bir mekan düzenleme sanatıdır aslında. Çizgi romanın o geçişli tarafını, kafada birleştirme olayını seviyorum. Bir yürümeyi üç karede hallederek aslında o sıcaklığı sağlıyoruz. Seyirciye o aradaki anların, 24 karenin birkaç karesini tahmin edebileceği etkiyi yaratmaya çalışıyoruz. Atlamalı kurguyu seviyoruz. İzleyiciye bırakma mantığıyla ilerliyoruz. Aslında bir söz vardır. Bırakın da ikiyle ikiyi seyirci toplasın gibi.


Seslendirmeyi nasıl yapıyorsunuz? 


Seslendirmeyi bildiğiniz telefondaki ses kaydıyla yapıyoruz. Bazen ben, bazen Mert.  Onun da kusurlu olmasını istiyoruz. Kadın karakteri de kendi sesimizle, sesimizi inceltmeden seslendiriyoruz. Sanki bir çizgi romanı sizin için okuyan dış ses gibi.


Çubuk animasyonu kurarken en baştaki amacınız neydi, amacınıza ulaştığınızı düşünüyor musunuz? 


Amacımız güldürmekti. Bunun iki türlü yanı var: Birincisi bir kitle sağladık ve daha çok olması için çalışıyoruz, çabalıyoruz. İkincisi sosyal medya platform kurallarının devamlı değişim göstermesi ve bizim de içeriklerimiz için ona ayak uydurmamız. Bizim en çok etkileşim aldığımız yer Instagram. Keşke sadece YouTube üzerinden daha çok etkileşim alsak ve sadece oradan devam edebilsek.  

 


 

Animasyon yaparken ne gibi kaynaklardan yararlanıyorsunuz? 


Öyle oturup “hım şimdi neler var” gibi bir şey değildi. Çoğu zaman Mert Topçuoğlu ile sohbet ederken anlık çıkıyordu. Özellikle yararlandığımız bir şey yoktu. Instagram’dan bazı animasyon hesapları takip ettiğim, düşündüğüm oluyor tabii ama direkt yararlandığımız olmuyor, böyle böyleymiş diye düşünüyoruz sadece.


Çalışmalarınız yerici eleştirilerle karşılaştınız mı, bu durumda motivasyonunuzu nasıl sağladınız?


Olumsuzluklar sosyal medyada beni çok etkilemiyor. Dergi olsa okuyucu okusa ve beğenmese dersin ki kötü yaptım ama sosyal medya dünyası bambaşka bir şey. O gün başka bir şey trend olmuştur ya da yanlış bir saatte atmışsındır. Düşük beğeni geldiği zaman çok uğraşılan bir şey olduğu için belki bana bağlı olmayan bir nedenden dolayı düşük beğeni sayısı geldi. O sadece biraz moral bozucu oluyor. Yaptığım iş sonunda kişide etki edebiliyorsa sevinirim. Rahtasız edici bir şeyse ve okuyucu rahatsız oluyorsa sevinirim.


Sizce ekip ruhunun önemi nedir? 


Ben Mert Topçuoğlu’nu 2011’den, 13 yaşından beri tanıyorum. Sistemini biliyorum.  Bu nedenle Mert ile anlaşmamızda bir sorun olmuyor. İşleri birlikte yapıyoruz ve kimin neyi yaptığı bizim için çok önemli değil.  Bir işe başlamadan önce her şeyi konuşun, yolda olur demeyin. Okurlara bu tavsiyeyi verebilirim.

 


Çalışma sisteminizden bahsedebilir misiniz? 


Hesaba her hafta içerik atmaya çalışıyoruz. Hesap o kadar hareketli ki gelen çok olabiliyor. Hareket çok. Bu yüzden ne zaman boş vakit bulursak diyebiliriz. Düzenli bir çalışma sistemimiz yok.  


Yaptığınız animasyonlarda dikkat ettiğiniz noktalar var mı? 


Konunun gündelik hayattan çıkmasına dikkat ediyoruz. Gündelik hayat çok önemli bir kavramdır. Genç arkadaşlara tavsiye veriyorum araştırabilirler.  Hem ekonomik hem de felsefi bir kavramdır. Gündelik hayatta belirli zamanlarımız vardır. Mecburi harcadığımız zamanlar, boş zamanlarımız vardır. 

 

“Bir şey hiçbir yerdeyse aslında her yerdedir" diye çok sevdiğim bir söz var. Önceden tarım toplumunda ışık yalnız güneşten geliyordu bu yüzden insanlar sadece sabah çalışabiliyordu.  Artık ışık ihtiyacı kaybolduğu için her an çalışıyoruz. 


Sizinle aynı işi yapmak isteyenlere ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz? 


İçinde bulunduğumuz çağ tanımları sıvılaştırıyor. Bunu bir meslek olarak spesifikleştirmiyorum. Ben aslında tırnak içinde Instagram fenomenliği yapıyorum bir yandan. Ama benim rakibim mesela diğer animasyon hesapları değil. Benim rakibim makyaj bloger’ları, benim rakibim kalorifer karşısında dans eden insanlar, benim rakibim yemek fotoğrafları. Aynı pazardayız. O denizde biz de kendimize yer açmaya çalışıyoruz. 

 

Animasyon, karikatür çizim yapmak isteyen arkadaşlar sadece çizsinler, gerçekten seviyorlarsa kendi tarzlarını bir süre sonra bulacaklardır. Kendileri olsunlar, çok kitap okusunlar ve yaptıkları işin farkında olsunlar. 

 

Ece Su Yarar, Ensar Gençalp, Edibe Özturna